Kültür sanat adına bu şehirde inanılmaz şeyler oluyor! 100 yılı aşkın süredir İstanbul’un yedinci tepesinden şehri izleyen Bulgur Palas, Tarihi Yarımada’nın yeni kültür ve sanat odaklı yaşam alanlarından biri olarak yeniden aramızda.
100 yıl aradan sonra İstanbullularla buluşan Bulgur Palas, 3 yıllık restorasyon süreci sonunda şehre katılan keyifli bir yaşam alanı olarak karşımıza çıkıyor. Yıllar boyu kaderine terk edilen mekan, İBB Miras tarafından aslına uygun olarak restore edildi ve yepyeni bir kültür sanat alanı olarak aramıza katıldı.
İSTANBUL’UN EN ESTETİK KÜTÜPHANESİ
3 yıllık restorasyon döneminin ardından kapılarını açan mekan; şehre yepyeni bir yaşam alanı sunuyor. Bulgur Palas’ın en dikkat çekici özelliklerinden birisi ise kesinlikle kütüphanesi; İstanbul’un en estetik kütüphanelerinden biri olmaya aday! Aynı zamanda çalışma, sergi ve dinlenme alanlarıyla da şehre farklı bir soluk katıyor.
AÇILIŞA ÖZEL FOTOĞRAF SERGİSİ
28 Şubat 2024 tarihinde kapılarını İstanbullulara yeniden açan Bulgur Palas’ın açılışı da çok keyifli bir sergiyle birlikte gerçekleşti. Dünyanın en saygın fotoğraf ajanslarından biri olan Magnum Photos’un 77. yılına özel hazırlanan “Magnum İstanbul’da” sergisi, bu keyifli mekanın açılışına renk kattı. 70 sanatçının 200’den fazla fotoğrafının yer aldığı sergide, dünyadaki toplumsal değişimlerin görsel hafızası sanat severlerle buluştu. Sanat camiasını bir araya getiren serginin en dikkat çekici sanatçısı ise savaş muhabiri olarak The Bayeux Calvados Halk Ödülü ve iki kez World Press Photo ödülüne layık görülen başarılı fotoğrafçı Emin Özmen. Özmen’in sergide toplam 30 fotoğrafı bulunuyor.
MİMARİ BİR DEHANIN İMZASI!
Bulgur Palas’ın bir diğer dikkat çeken detayı ise; başyapıt değeri taşıyan binalarıyla ünlü mimar Giulio Mongeri’in elinden çıkması! Mongeri, Türkiye’de hepimizin yakından tanıdığı birçok binaya da imza atmış bir mimar. Maksim Gazinosu bunların en popüleri! Beyoğlu’ndaki St. Antuan Katolik Kilisesi binası, Karaköy Palas, Maçka Palas ve Taksim Cumhuriyet Anıtı ise en iddialıları arasında. Şişli’de bulunan ve şu an Bozlu Art Project adıyla hizmet veren Mongeri Evi de aynı mimarın eserlerinden. Ankara Ulus’ta ikonik Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü binası da aynı şekilde…
BULGUR KRALI’NIN ANISINA…
Bulgur Palas, tarihi geçmişiyle de dikkat çekiyor. Dönemin “Bulgur Kralı” olarak anılan ticaret insanlarından Mehmet Habib Bey tarafından yaptırılmış. Fakat kendisi bu gösterişli konağın bitmiş halini göremeden; Cumhuriyet’in ilanından üç yıl sonra, 1926 yılında kalp krizi sonucu hayatını kaybetmiş.
Çalkantılı yaşamıyla dikkat çeken Habib Bey, 1878 yılında Bolu’da dünyaya gelmiş. Harbiye eğitiminden sonra asker olarak Manastır’a tayin edilmiş ve burada İttihat ve Terakki Cemiyeti ile tanışmış. Birinci Dünya Savaşı’nın başladığı dönemlerde ticarete girerek yerli sermaye girişiminin öncülerinden biri olmuş. “Bulgur Kralı” lakabı da buradan geliyor; bulgur, arpa ve buğday ticareti yaparak büyük kazançlar elde etmiş. Yine aynı dönemde de İstanbul’un yedi tepesinden biri olan Kocamustafapaşa’da bir arazi satın alarak burada bir konak yaptırmak istemiş. 1912 yılında da konağın yapımı için ünlü mimar Giulio Mongeri ile anlaşmış. Fakat terslikler bir türlü peşini bırakmamış ve 10 Mart 1919’da tutuklanarak Malta’y sürgün edilmiş. Sürgün dönüşünde ilk iş konağın inşaatına devam etse de, 48 yaşında aniden hayata gözlerini yumduğu için konağın bitmiş halini de görememiş.
TARİHİ YARIMADA CANLANIYOR
2024 yılında restorasyonu tamamlananlardan biri olarak karşımıza çıkan Bulgur Palas’ın içinde İstanbul Kitapçısı, Beltur Cafe ve Öğrenci Kampüsü yer alıyor. Aynı zamanda kütüphanesi ve sergi alanıyla da dikkat çekiyor.
Kısacası; son günlerde özellikle Tarihi Yarımada’nın kültürel ve sanatsal yüzüyle sıkça bir araya geliyoruz. Kültür miraslarımızın değeri her geçen gün artıyor mu sizce, ne dersiniz?