Ey ruh, geldiysen bir işaret ver! Bu yazıyı okumadan önce karanlık bir ortamda bulunmamaya dikkat edin. Dünyada ruhların lanetlediği düşünülen bazı gizemli eşyalar var, belki bazılarıyla daha önce karşılaştınız ya da belki hala çok yakınınızda… Gelin, bu sır perdesini birlikte aralayalım…
Umut Elması
Sahiplerine uğursuzluk getirmesiyle ünlenen “Umut Elması” günümüzde de ilgi odağı olmayı sürdürüyor. Mavi renkte ve 112 karat değerinde olan bu elmas, 1600’lü yıllarda Hindistan’da savaş tanrıçası Shiva’nın heykelinin üçüncü gözü olarak sergilenir. Tanrıçanın bu taşı lanetlediği söylentileri halk arasında yayılır. Bir gün Shiva heykeli çalınır fakat daha sonra Umut Elması, ünlü değerli taş tüccarı Jean Baptiste Tavernier’in eline geçer. Elindeki diğer taşlarla birlikte bu elması, Fransa Kralı 14. Lois’e satar. Tavernier, bu elması sattıktan sonra Rusya’da köpeklerin saldırısına uğrayarak hayatını kaybeder. Böylelikle taşın ilk kurbanı da belli olur. Ancak lanet daha sonra Fransa kralına geçer. Kral, önce oğlunu, sonra erkek kardeşini ve torununu kaybeder. En sonunda kendisi de kangrenden yaşamını yitirir. Elmasın yeni sahipleri 16. Lois ve eşi Marie Antoinette olur fakat kısa bir süre sonra çift 1789’daki Fransız Devrimi’nden sonra ülkeden kaçmaya çalıştıkları için giyotinle idam edilir.
1872 yılında kraliyet mülkü olarak bilinen elmas, çalınarak ortadan kaybolur ve 1839 yılında İngiltere’de ortaya çıkar. Elmasın yeni sahibi olan Amsterdamlı tüccar, bir ay sonra bilinmeyen bir nedenden dolayı intihar eder.
Daha sonraları Henry Philip Hope adında bir koleksiyonerin eline geçen taş, Hope Elması (Umut Elması) olarak anılmaya başlar. Hope ailesinin başına da türlü badireler geldikten sonra elmas, Fransız tüccar Jacquez Calo’ya satılır. Fakat Calo da kısa süre içinde intihar eder.
Sonraları taş, Osmanlı İmparatorluğu’na gelir. Kıymetli taşlara ilgisi olduğu bilinen II. Abdülhamid yaklaşık yarım milyon dolar ödeyerek elması satın alır. Fakat lanet, Osmanlı padişahını da etkisi altına alır. Abdülhamid elması satın aldıktan bir yıl sonra tahttan indirilir.
Son olarak New Yorklu mücevher ustası Harry Wiston’ın eline geçen elmas, daha fazla insana zararı dokunmaması için 10 Kasım 1958’de Smithsonian Enstitüsü’ne bağışlanır. Günümüzde meraklıları bu değerli elması görmek için saatlerce kuyruk bekliyor; laneti ise dokunulmadığı sürece kimsenin umurumda değil gibi…
James Dean’in Arabası
Amerikan aktör James Dean, 1955 model Porsche arabasını çok sever. Hatta o kadar çok sever ki ona “Piç Örümcek” diye isim bile verir. Bir gün yakın arkadaşı Alec Guinness, Dean’e gelecek hafta arabanın içinde ölü bulunacağını söyler ve dediği de gerçekleşir.
Ancak arabanın laneti Dean’in ölümüyle son bulmaz. Kazadan sonra tamirciler arabayı tamir ederken yanlışlıkla gaza basarlar ve araba diğer tamircinin iki bacağını ezer.
Fakat lanet bununla da bitmez… Aracın yeni sahibi, motoru ve diğer kısımları iki yarışçıya satar fakat yarışçılardan biri, motoru taktığı kendi aracının kontrolünü kaybedip ağaca çarparak hayatını kaybeder; diğeri ise arabasının kitlenip takla atması sonucu yaralanır. Fırsattan istifade parça çalmaya gelen hırsızlar da bu lanetten nasibini alır. Soygun sırasında ağır yaralanırlar…
Son olarak Dean’in arabası onu taşıyan kamyon şoförünü ezerek öldürür. Daha sonra bu büyük lanet kayıplara karışır…
Annabelle
Bazı oyuncak bebeklerin lanetli olduğuna dair daha önce de birkaç hikâye duymuşsunuzdur. İşte Annabelle de onlardan biriydi…
1970 yılında Deidre Bernard’a annesi tarafından hediye olarak alınan Annabelle, eve geldiği ilk günden itibaren ilginç olaylar yaşanmasına neden olur. Örneğin, evden çıkmadan önce bebeği koltuğun üstüne koyarlar fakat döndüklerinde yatak odasında bulurlar.
Fakat en ürkütücü olanı hiç şüphesiz evin birçok bölümünde kağıt üzerinde buldukları “Bana yardım et” yazıları olur. Bernard’ın yakın arkadaşı bebeğin onlarla iletişim kurmak istediğini söyleyerek medyum çağırır. Medyum yaptığı seans sonucu oyuncak bebeğin 5-6 yaşlarında “Annabelle” adında bir kız çocuğunun ruhu tarafından ele geçirildiğini söyler. O günden sonra bebeğin ismi Annabelle olarak kalır…
Bernard’ın arkadaşlarından biri Annabelle’in geceleri ona saldırdığını ve öldürmek istediğini söyler. Genç adamın vücudundaki yaralar da bu saldırının kanıtı niteliğindedir.
Günümüzde Annabelle, Warren Okült Müzesi’nde sergileniyor hem de ahşap bir kutunun içerisinde… Bu kutunun üzerinde Tarot destesinden şeytan kartının olması da aslında ziyaretçileri kötü ruhlara karşı uyarmayı amaçlar. Fakat müzeyi ziyaret eden bir kişi, tüm bu uyarıları görmezden gelerek Annabelle’in kutusuna çarpar, kısa bir süre sonra bu kişinin motosiklet kazasında hayatını kaybettiği öğrenilir.
Ürkütücü oyuncak bebeğin laneti herkesi etkisi altına almaya devam eder… Müzeyi ziyaret eden bir rahip, Tanrı’nın şeytandan daha üstün olduğunu söyler ve lanetli bebeği fırlatır. Ne tesadüftür ki müzeden çıktıktan sonra trafik kazağı geçirerek o da hayatını kaybeder.
Günümüzde Annabelle, aynı müzede serginlenmeye devam ediyor. Onun paranormal geçmişinden esinlenerek çekilen korku serisi de filmseverler tarafından ilgiyle izleniyor.
Ağlayan Çocuk Tablosu
Aslında hepiniz bu tabloyu bir zamanların fenomen dizisi Avrupa Yakası’ndaki Burhan Altıntop karakterinin evindeki, biricik dert ortağı “Çiko” olarak tanıyorsunuz. Peki size Çiko’nun da lanetli olduğunu söylesem?
İtalyan ressam Bruno Amadio’nun bu meşhur tablosu, 1950’li yıllara damgası vurur, hatta replikaları bile üretilmeye başlanır; her evde bu tabloyla karşılaşmak mümkün hâle gelir. Fakat sonrasında İngiliz basınında bu tablonun lanetli olduğu öne sürülür. Bu iddialarını ise İngiltere’de yaşanan bir yangına bağlarlar. The Sun gazetesinin haberine göre o dönemde çıkan büyük yangında evdeki tüm eşyalar kül olur ancak tablo hiçbir şekilde zarar görmez. Bu haberin yayılmasının ardından ülkede bu tabloya sahip olan herkes onu yakarak imha etmeye başlar. Ancak sonrasında gazeteyi arayan binlerce insan geceleri ağlama sesi duyduklarını söyler…
Busby Sandalyesi
Bu lanetli sandalye üstüne oturan herkesi öldürüyor. 1700’lü yıllarda idam cezasına çarptırılmış bir seri katil olan Thomas Busby’nin son isteği, müdavimi olduğu meyhanede son bir yemek yemek olur. Yemeği bitirdikten sonra ayağa kalkar ve bağırarak “Bu sandalyeye her kim oturursa ölüm onun yakasına yapışsın,” der.
Thomas’ın sözlerine kimse inanmaz ancak yaklaşık 10 yıl boyunca gerçekten de sandalyeye kimse oturmaz. Günlerden bir gün, meyhanede çalışan bir temizlik görevlisi, Thomas’ın lanetli sandalyesinin dışında boş sandalye olmadığını fark eder ve oturmak zorunda kalır. Viskisini içip bardan ayrılır ancak kısa süre içinde baca temizliği yaparken düşerek hayatını kaybeder. Sandalyenin lanetli olduğuna dair söylentiler yayılmaya başlar…
Tarihler 1967 yılını gösterdiğinde bir pilot, bu lanet söylentilerinin hurafeden ibaret olduğunu söyleyerek sandalyeye oturur ve meyhaneden ayrıldıktan birkaç dakika sonra direksiyon hakimiyetini kaybederek ağaca çarpar ve olay yerinde hayatını kaybeder.
1973 yılında ise bir inşaat işçisi yine lanete inanmayarak sandalyeye oturur ve inşaat sahasında çatıdan düşerek vefat eder.
Bir süre sonra meyhanenin sahibi sandalyeyi insanlara daha fazla zarar vermemesi için uzak bir yere kaldırır fakat bir gün, işe yeni başlayan çalışanlardan biri sandalyeyi görmek için ısrar eder ve üzerine oturur. Aynı akşam freni patlayan bir kamyonun çarpması sonucu yaşamını yitirir.
Lanetli sandalyenin son kurbanı 2009 yılında meyhaneyi ziyaret eden 37 yaşındaki Anne Conelatter olur. Sandalyeye oturduktan sonra kaldığı otelin asansörüyle odasına çıkmak üzereyken halat kopar ve ani şekilde ölür.
Tüm bu olaylardan sonra geç de olsa lanetli sandalye müzeye teslim edilir. Günümüzde lanete inanan belki binlerce insan sandalyeyi ziyaret etmeye gidiyor, fakat müzede duvara sabitlenen sandalyeye kimse oturamıyor…
Bu lanetli eşyaların hikâyelerini okumak bile insanın tüylerini diken diken ediyor… Peki siz hiç hayatınızda böyle eşyalarla karşılaştınız mı? Eğer karşılaştıysanız yorumlarda bizimle paylaşın!