Okyanusun altında karanlık bir yaşam var desem. Kulağı ne kadar ürpertici geliyor değil mi? Güneş ışınlarının okyanusun dibine kadar ulaşıldığı düşünülür fakat bu kesinlikle yanlış. Konu ile ilgili yapılan araştırmalarda 200 metreden sonrasının zifiri bir karanlığa gömüldüğü sonucuna varılmış.
Uçsuz bucaksız dediğimizde okyanusların karanlık yüzü olan Marina Çukuru oldukça ilgimizi çekiyor diyebiliriz. Mariana Çukuru’nun gerçekten etkileyici olan kısmı uzunluğuyla ilgili değil, tamamen derinliğiyle ilgili. Araştırmacılar Mariana Çukuru hakkında diyor ki, ‘Mariana Çukuru’nda hayat belirtileri var!’ Aşırı basınçlı ve soğuk ortamda yaşayabilen birçok mikroorganizma ve balık türüne de rastlanabiliyor. Dünyanın en eski deniz tabakası olduğu kabul edilen ve 180 milyon yaşında tahmin edilen Mariana Çukuru’nun tarihinin nelere dayanacağı oldukça merak uyandırıcı türden…
Okyanusu keşfetmek deyince akla genellikle okyanusta yaşayan canlılar geliyor. Ya kocaman bir tarihin üstü karanlık sularla kapatılmışsa? MÖ 1000 yılları civarında sular altında kalmış olabilecek Yunanistan’daki 5 bin yıllık Palvopetri gibi, yine sular altında kalmış şehirlerin keşiflerini hatırlayalım. Buna benzer bir çok konu içeriğini bulabiliriz. Yani karanlık suların keşfinin yüzde 5’ini kapsayan 226 bin canlıdan çok daha fazlasını içeriyor okyanus.
Gelin birlikte en ilginç ve en korkunç 5 keşif edilen deniz canlılarını inceleyelim…
KIRMIZI DUDAKLI YARASA BALIĞI:
İsmini nereden aldığını anlamak çokta zor olmasa gerek. Abartılı şekli ve parlak kırmızı dudakları ile bilinen en ilginç omurgalı deniz canlılarından. Ancak garip bir özellik barındırıyor, bu balıklar yüzemiyorlar ve suyun dibinde kumda sürünerek ilerliyorlar. Bu balığın dört yüzgeci bulunur ve bu dört yüzgeç üzerinde yürüyen tek balıktır. Kırmızı ruj sürülmüş hissi veren dudakları ve enteresan görünen burnu onu son derece ilginç kılıyor. Kırmızı dudaklı yarasa balığı ne yer? Öncelikle bilinmesi gerekir ki bu canlılar etobur bir deniz canlısıdır.
- Mürekkep balıkları
- Yengeçler
- Solucanlar
- Karidesler,
yedikleri besinlerdir ve ne yazık ki tehdit alındaki türlerdendir.
GULPER BALIĞI:
Gulper balığının keşfi belgesel ekibi tarafından çok sıra dışa bir rastlantıya dayalı. Belgeselci bir grup kamera kadrajında iken balık ilk başta kendini korumak için ağzını şişirmiş bir vaziyetteyken kameranın görüntülerine yansıyor. İşte o zaman Gulper balığı keşfediliyor, gerçekten de ne tesadüf!
Bu balık büyük, ağızları, devasa eklemli çeneleri ve genişletilebilir mide yapılarıyla az miktarda bulunan yiyecekleri yutarak sindirebiliyor. Gulper balıkları okyanusun alacakaranlık bölgesi ile karanlık bölgesi arasında yaşar. Ne bulursa yer ancak ana besinleri, Yılan balıkları, denizanaları, ahtapotlar, küçük yunus türleri ve son olarak kulağa inanılmaz gelecek köpek balığı türünün hepsi olmasa da (camgöz, dikenli camgöz, bozcamgöz) avına düşürebilirler.
VIPER BALIĞI:
Bu oldukça korkunç görünen balık genellikle gün boyunca yüzeyin yaklaşık bin metre altında yaşar. Geceleri avlanmak için sığ suya çıkarlar. En yırtıcı dişlere ve dev bir çeneye sahip olan derin deniz balığıdır. Fener balığı gibi, viper balığı de avlarını çekmek için vücutlarının yanından sarkıttıkları ışık üreten organlara sahiptir. Bu sayede avına çok kolay bir şekilde ulaşabiliyor. Bu balık grubu etoburdur.
FIRFIRLI KÖPEKBALIĞI:
Bazı kaynaklara göre Fırfırlı köpekbalığı 19.yüzyılda Japonya’da görülmüştür. Okyanusun 1500 metre derinliğinde yaşadıkları iddia edilmektedir. Bu köpekbalığının türü de çok sıra dışı canlılar arasında yer alıyor. Kocaman ağzının içinde yaklaşık 25 sıradan oluşan tam 300 adet diş var olduğu biliniyor. Bilinene göre, kıkırdaklı balık türleri arasında yer alan köpekbalıklarının ortalama ömrü 20-30 yıl arasındadır.
IŞILDAK BALIĞI:
İsmi gibi görünüşü de ilginç bir balık türü ışıldak balığı. Gövdeleri uzundur, ağızları ve gözleri iridir. Başlarında, gövdelerinin alt bölümünde ve kuyruk sapında çok sayıda ışık organları da vardır. İsimlerini de ışık organlarından alırlar.
Bilimin bu büyülü dünyasında bizleri şaşırtan hatta hayrete düşüren gerçeklerle karşılaştık. Okyanusun sonsuz maviliğine ev sahipliği yaptığı bu eşsiz canlılar adeta türlerinin tek örneği. Evren, bizlere sürekli kendini hatırlatıyor, bazen gördüğümüz bazen okuduğumuz fakat gerçek olduğunu bildiğimiz yaşamlarda buluştuk. Gördük ki bilim teoriden güçlü, doğa insandan güçlüdür! Bu gezegenin yalnızca bizim olmadığını bir kez daha hatırladık ve okyanusun derinliklerinde de bir yaşamın olduğuna şahit olduk…