Sosyal medyada son günlerde spiritüel konular bir hayli popüler oldu. “Sende de bu belirtiler varsa…” diye başlayan paylaşımlar adeta tıklanma rekorları kırılıyor ve insanlar sıralanmış bir kaç özelliği taşıdıklarını fark ettiklerinde kendilerinin cadı olduğunu düşünmeye başlıyor.
Bireyler kendilerini bir gruba, bir topluluğa, bir dine ait hissetmek isterler. Bazen bu bir futbol takımı bile olabilir. Cadılık da ne yazık ki günümüz bireyleri arasında bir hayli popüler hale geldi. Oysa tarihin tozlu sayfalarına baktığımızda geçmişte cadılara yapılan işkenceler unutulacak cinsten değil.
Orta Çağ Avrupa’sında cadıysanız, sonunuz ağır işkencelerle ölümdü. Hatta Amerika’da cadı avlarının en çok yaşandığı ülkelerden. Osmanlı’da bile cadı vakalarına rastlanır ama Avrupa ve Amerika’da yaşayan insanlar için değil, ölüler için cadı ifadesi kullanılır. Osmanlı’da cadılık konusuna ayrı bir haberde değineceğim. Peki, o dönemlerde ne oldu da cadılık nedeniyle birçok insan katledildi?
HER KESİM TARAFINDAN CADILIĞA İNANILIYORDU
Orta Çağ Avrupası insanları özellikle eski lahit ve paganlık karışımı geliştirdikleri bilgilerinden dolayı cadılık kavramına bir hayli inanmaktaydı. Eğer geceleri ormanda ateş başında toplanıp uçan veya yürüyen canlılarla ritüel ya da büyü yapılıyorsa bunları yapanlar cadıydı. Müslüman toplumlar büyü ile uğraşanlara cadı değil, büyücü diyorlardı. Ama o dönemin Avrupalı ve Amerikalıları cadı olarak tanımlıyor ve varlıklarını kesin bir netlikle kabul ediyordu.
Bu inançlar sadece halkın ya da cahil kesimin kabul gördüğü inançlar değildi. Din adamları, devlet liderleri, aristokratlar, esnaf hatta köylüler bile cadıların gerçek olduğu inancındaydı. Hatta dönemin yazarları ya da devlet büyüklerinin yazdıkları kitaplara göz atıldığında cadılar ve şeytanlarla yapılan işbirliklerinden, anlaşmalardan bahsedilir.
CADI AVINI BAŞLATAN KİTAP
Avrupa’da cadı avını başlatan hatta kaynağı olduğu iddia edilen şey ise Heinrich Kramer ve Jacob Sprenger adlı iki Katolik engizitörü tarafından yazılan “Malleus Maleficarium” veya “Cadıların Çekici” isimli eserleridir. Matbaanın yayılmasıyla birlikte bu eser elden ele yayıldıkça tarihin belki de lekesi denilebilecek cadı avları başlamıştı. İnsanlar kadın, erkek, çocuk demeden cadı olarak yaftalanıp, türlü işkenceler sonrası acımasızca öldürülüyordu. Kişinin cadı olup olmadığı adil bir şekilde değerlendirilmiyor, sokak aralarında yapılan dedikodular bile cadı olarak yargılanmaya neden oluyordu. Ağır işkenceler karşısında insanlar yaşadıkları acılardan cadı olmasalar bile cadı olduklarını kabul ederek işkenceden kurtulmak için ölmeyi göze alıyordu.
HAYALET KANITLAR, SALEM CADI MAHKEMELERİ…
Amerika’da hatta Salem Cadı Mahkemeleri bile kurulmuştu. O dönemde yaklaşık 200 kişi cadı olarak suçlanmış, hatta hayalet kanıtlarla cadı oldukları öne sürülmüş ve yargılanmışlardı. yargılanan 200 kişiden ki, aralarında küçük çocuklar da vardı, otuzu suçlu bulunup on dokuzu asılarak öldürülmüştü. Çocuğunuz yaramaz diye cadı olduğu iddia edilseydi ne düşünürdünüz bilmem. Hoş günümüzde bunun bir çok nedeni var, “Hiperaktif benim çocuğum” diyebiliyorlar. Gel de o dönemlerde çocuğunun cadı değil, yaramaz olduğunu ispat et…
Hatta ne suçlu olduğunu itiraf eden ne de suçsuz olduğunu ispat etmeye çalışan Giles Corey isimli kişinin iki tahta arasında sıkıştırılıp üzerine ağır taşlar konularak üç gün boyunca ölmesi beklenmişti.
Günümüz toplumları tarihteki bu yaşanmışlıklara utançla bakıyor olsa da cadılık kavramının bu kadar popüler hale getirilmesinin haberin başında bahsettiğim gibi bir topluluğa ait olma hissiyatından mı yoksa yakılan, işkence gören cadıların soylarından gelen insanların biriken kinlerini insanların sosyal medya üzerinde yarattıkları algı oyunlarıyla çıkartmaya çalışmalarından mı olduğunu zaman bize gösterecek.