“Annem, babam ve 6 kardeşimle Bayrampaşa’da aile apartmanında yaşayan kalabalık bir aileydik. 2000’li yıllar her hafta sonu olduğu gibi amcamlarla, kuzenlerimle birlikte Fenerbahçe’nin maçlarını izlemek için toplanıyoruz.
O yaşlarda en büyük heyecanım futbol ve mahalle maçlarından babam topluyor; ‘Kızım artık profesyonel olarak voleybola başladın, bu boyla sokakta futbol oynamayı bırak.’ diye.
Ailecek en büyük tutkumuz Fenerbahçe. O çocukluk halimle öyle bir bağlılık yaşıyorum ki, bir röportajda ‘Hangi takımı tutuyorsun?’ diye sorduklarında, Fenerbahçe yazıp yanına da parantez açıp ‘ölümüne’ diyorum.
Yayınlandığında da bana kucak açan, benim voleybola başlamama vesile olan, takım kaptanlığını yaptığım Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nde yöneticilerimi kızdırıyorum. Beni voleybol ile tanıştıran ve sahip olduğum tüm becerilerin tohumlarını eken sevgili hocalarımı belki biraz da mahcup ediyorum.
Gel zaman, git zaman 2008 yılında Sayın Başkanımız Aziz Yıldırım’ın amatör branşlara verdiği değer ve Sayın Mehmet Ali Aydınlar’ın Acıbadem sponsorluğu ile voleybola yaptıkları kıymetli yatırımlar sayesinde Fenerbahçe’den hep düşlediğim bir teklif geliyor.
Ben de gidemezsem voleybolu bırakırım noktasına geliyorum ve rüya gerçek oluyor… Çocukluk aşkıma kavuşuyor, en büyük hayalimi gerçekleştiriyor ve çubuklu formayı sırtıma geçiriyorum.
O gün bugündür bir kez bile çıkartmadan kalbimin en derinlerinde saklıyor, hep başımın üstünde taşıyorum o armayı, Fenerbahçe ile büyüyorum. Sabiha Rıfat Gürayman’ları, Ayten Salih’leri öğreniyorum. Kulübün tarihinde müthiş başarılara imza atmış, branşlar kurmuş, erkek takımlarında forma giyerek şampiyonluklar yaşamış güçlü kadınların ayak izlerini takip ediyorum. Kulübün en zor günlerinde mahkeme salonuna Avrupa’nın en büyük kupasını götüren Fenerbahçeli kadınlardan biri oluyorum. 2011 yılına bu stadı doldurarak dünyada bir rekora imza atan 50 bin kadını gözleri dolu dolu izlemenin gururunu yaşıyorum. Cumhuriyetimizin 100. yılında 3 büyük kupayı da kazanan kadın milli takımımıza kaptanlık yapmış olmanın onurunu da yaşıyorum…”
8 Mart 2024 Fenerbahçe Atatürk Stadı…
Fenerbahçe ve Milli Takım kaptanımız Eda Erdem’in sözleri bunlar…
O küçük kız çocuğunun hayalini bile kuramayacağı kadar büyük bir anı, 8 Mart Dünya Kadınlar gününde canlı canlı yaşadık ya, ölmeden de kıymet bilindiğini, ölümsüzleştirilebildiğini gördük ya, yaşayan bir efsanenin spor hayatı devam ederken heykeli dikildi ya, söylenecek söz şudur benim için; “Helal Olsun Fenerbahçe, O heykel de ananın ak sütü gibi sana helaldir Eda Erdem!”
*
NE AMERİKA NE DE İSRAİL, TEK SÜPER GÜÇ SANAT!
Ortadoğu’da yaşananlar bir insan ömrünü çoktan aştı; hiçbir sorun çözülmüyor, insanlar ne yazık ki doğdukları topraktan su yerine acı çekiyor artık. Özellikle geçtiğimiz aylarda başlayan ve hala devam eden, İsrail’in çoğunluğu çocuk olan Filistin halkına yaşattıkları insanlık tarihinin unutulmaz acılarından biri oldu bile. İsrail’i ziyaret etmeyen “devlet büyüğü”, Netanyahu ile poz vermeyen “süper güç” kalmamışken bölgeye kim giderse gitsin ne bir çözüm yaratıldı ne de bir kınama duyuldu. Ta ki geçtiğimiz günlere kadar…
Sanat, tarih boyunca adil ve insancıl olmanın peşinde olmuştur. Bireysel ölçüde elbette şaşmalar yaşanmıştır bu konuda. Kimi ırkçı ressamlar, zalim edebiyatçılar ya da insaniyetten anlamayan müzisyenler sanat tarihinin sayfalarında bulunabilir. Fakat evrensel ve yerel ölçekte sanat, insanın soluğunu, insan nefesinin masumiyetini savunur. Ve ne mutlu ki, Eurovision da bize bu düsturu tekrar hatırlatı ve yaşattı. İsrail’in bu vahim savaşa ne yazık ki, çomak sokan ve kanamalı yürekleri daha da kanatacak sözleri red yedi. Umut ve güzellik, bu kez müziğin şaşmaz terazisiyle tartılıp ağırlığını koydu yaşananlar karşısında…
Ben ne zaman sıkışsam, dünya ağrısı çeksem, hayata dair biraz olsun umudumu yitirsem şarkılara sığındım ilkin… Sonra tüm dallarına o koca ağacın, sanatın… Eminim size de hayat ışığını veren en büyük güç hep odur. Evet, sayımız çok olsa da insan hayatını savunurken, gücümüz daha az belki o büyük güçlere karşı. Ama işte Eurovision’un bize hatırlattığı en önemli ders de burada saklı; sanatın üzerinde bir güç icat edememiştir insanoğlu. Edemez…!
Tıpkı Nazım’ın Bursa Cezaevi’nde yaşadığı gibi… Tarih kitapları, bugünkü zalimleri karanlık sayfalarda yok edecek fakat ışık saçan herkes, Filistinli çocukların kuşlu seslerinde, tarihin en parlak sayfalarında yer alıp gelecek nesillere doğruyu ve güzeli gösterecek…
*
Pazar Şarkısı: Ne Düşünürsen O Olur, AKATAYFA
Pazar Filmi: MEA CULPA, Netflix
kaleminize saglık.