Çok sevdiğim bir haberimin başlığı vardı; “Kendin ol, kendini doğur” diye…
Her ne kadar haber ‘Bakire doğum’ olarak bilinen ‘Paretenogoz’ ile ilgili olsa da kendin olup, kendini doğurma fikri oluşmuştu bende haber yazarken.
Tabii, bilimle biraz ilgileniyorsanız bunu klonlama olarak düşünebilirsiniz ama ben içsel anlamda kendin olmayı ve ne yaşarsan yaşa, kendini en iyi versiyonunu yeniden yaratmayı geçirmiştim aklımdan.
Zaman zaman hepimizin dibe vurduğu ve bir o kadar da dipten çıktığı durumlar oluyor.
Önemli olan o anlarda hala aynı düşünce yapılarınızla mı ayağa kalkıp ilerlemeye devam edeceğiniz yoksa kendinizi ve bakış açınızı değiştirerek mi ilerleyeceğiniz…
Ben dibi gördüğüm anlardan çıkma serüvenimde hep şunu demişimdir kendime; “Eski ben değilim, şu anki halimle de kalamam. O halde haydi yeni bir ben yaratmaya…!”
Ama itiraf etmem gerekirse hiç de kolay olmuyor, kendinizin bir üst versiyonunuzu yaratmaya çalışmak.
Yeri geliyor insanlığa olan inancınız ve güveniniz bittiği için kendinize bile güvenmeye korkuyorsunuz…
Yeri geliyor, motiveniz bir anda düşüyor…
Yeri geliyor, etrafınızda onca insan size el uzatsa da sadece tek başınıza kalmak istiyorsunuz..
Bu git geller arasında pes etmez ve kendinizi akışa teslim ederseniz, bir bakmışsınız ki, aynada baktığınız kişi yepyeni bir kişi.
Gözleri daha farklı bakıyor dünyaya, gülüşü daha bir güzel, daha bir parlıyor…
Akışa teslim olmayı da farklı algılayanlar var.
Ona da kısa bir ayrıntı getireyim; ağlamak istiyorsan ağla, gülmek istiyorsan gül, sövmek istiyorsan söv…
O an içinden hangi duyguyu, hangi şekilde dışa vurmak istiyorsan onu yap…
Hayattan, insanlardan, hatta kendinden intikam almak için değil, bunu yeni sen için yap…
Çünkü zamanla anlıyorsun ki, hiçbir şey, hiç kimse senden değerli ve önemli değil.
Seni yıktılar mı, değiştirdiler mi, değersizleştirdiler mi?
Korkma, nefes aldığın sürece hep yeni senler yaratabilecek güç var içinde!