27 Mart 2024

Konumuz 27 Mart Dünya Tiyatro Günü!

Yapılan Uluslararası Tiyatro Enstitüsü (IT) konferansında Viyana’da ortaya atılan tiyatro günü fikri, sağ olsun İskandinav ülkelerinin de desteğiyle, 1961 yılında hayata geçirildi. Bu adımdan sonra her yıl, Paris’te 1962 tarihli Uluslar Tiyatrosu’nun da açılış günü olan 27 Mart 100’ü aşkın ülkede kutlanmaya başlandı. 

27 Mart Dünya Tiyatro Günü; tiyatro sanatının önemi, kültürel zenginleşmeye ve uluslar arasında karşılıklı anlayışa katkısı konularında farkındalık sağlamak amacıyla kutlanır. Bu sebepledir ki, “Dünya Tiyatrolar Günü” kullanımı yanlıştır. Kutladığımız tiyatrolar değil, tiyatrodur. 

Gerçi biz her şeyin sonuna ‘-lar’ eki koymayı seviyoruz. Mesela bir ‘merhabalar’ gerçeğimiz var. Kaynaklarda Arapça kökenli olarak geçen bu kelimeyi, son Türkçe bükücüler ‘-lar’ ekiyle çoğalttılar. Doğrusu ‘merhaba’dır ve çoğaltmak isterseniz, ‘herkese merhaba’ diyebilirsiniz. 

Bu küçük kamu spotundan sonra konumuza dönebiliriz. 39 senelik ömrünün 18 senesini tiyatroya vermiş bir insan olarak, kapıda bilet kesmekten yönetmenlik yapmaya uzanan bu öykümde tiyatronun bana ifade ettiklerini çok kısa anlatmak isterim. 

Kıssadan Hisse!

İlkokul yıllarında saç fırçasıyla şarkı söylemenin bir tık ötesine geçerek, önce Türk Sanat Müziği’ne ardından da baleye merak saldım. Hepsi için de eğitimler aldım. Ama bir şey eksikti sanki. Derken bir gün halam beni Lüküs Hayat Müzikali’ne götürdü. Efsane kadrosundan izlediğim bu oyun beni büyülemişti. Her şey vardı içinde; dans, müzik, şarkı… Aradan birkaç yıl geçmeden bir de Haluk Bilginer ve Zuhal Olcay’dan “Ayrılış” oyununu izledim. Artık zehir vücuduma zerk etmişti. Oyuncu olmalıydım. Müthiş bir süper güçtü oyuncu olmak. Nasıl mı? Açıklıyorum.

İnsanın içinde birçok karakter olduğuna inanıyorum. Hepimizde çoklu kişilik bozukluğu var demiyorum elbette. Yanında olduğumuz kişiye özgü hal ve tavırlar takınırız hepimiz. Her rolümüze uygun özelliklerimiz vardır. Kimse annesinin yahut eşinin yanında olduğu gibi değildir arkadaşlarının yanında. Bir insan iyi bir arkadaştır da iyi bir eş olamaz ya, işte onun gibi. Anladınız siz! Ve şu sınırlı hayatımızda tüm karakterleri ortaya çıkarmamız zordur. İşte tiyatro oyunculuğu benim için tüm bu karakterleri yerinden bulup çıkarmak ve deneyimlemek demek. Tiyatro oyunculuğu belki hayatınız boyunca asla olamayacağınız bir kişiliğe bürünmek, keşfetmek, anlamak ve anlatmaktan geçiyor. En önemli mesele de iyi bir anlatıcı olmak. İlk tiyatro da ateşin etrafında danslı hikaye anlatımlarıyla başlamadı mı zaten?

Bir başkasının hayatına dokunabilme meselesi var birde, işte bu paha biçilemez. “Nereden biliyorsun?” derseniz, yaptığımız yurt içi turnelerde izleyenlerin gözlerindeki mutluluğu şahit gösterebilirim. Üstüne onca insan, zaman ve nakit ayırıyor oyunu izlemek adına… Hatta yetmezmiş gibi sevdiğin bu işi yaptığın için sana para veriyorlar ve alkışlıyorlar. İşte sana mutluluğun resmi Abidin! 

Ama hiçbir şey öyle kolay olmadı benim için…

Yaktın Beni “Televole”!

Tabii, Anadolu Lisesi kazanmış başarılı bir öğrenci olarak ailemin karşısına geçip, “Ben oyuncu olmak istiyorum.” dediğimde bu durum pek hoş karşılanmadı. Dönemin magazin programında adına sanatçı (!), oyuncu denilen insanların hayatlarının reyting uğruna ortaya dökülmesi, benim oyunculuk hevesime de balta vurdu. Ailem, direkt konservatuara girişte öğrenci kimliği yerine vesika verildiğini düşünerek, açılmamak üzere bu konuyu kapattılar. Yahut öyle sandılar. (Halbuki seneler sonra SSK’lı bir işe girdiğimde anlayacaktık, o kurumsal hayatlarda dönen dolapları gizlemek için kullanılan ‘beyaz yaka’ kavramının derinliğini. Tuvalet penceresine sıkışan Hande Ataizi bile daha masummuş ah güzel ailem.)

Yılmadım, ÇEKO okurken gittim çocuk tiyatrosunda bilet sattım, pano boyadım, dekor taşıdım ama hep izledim ve gözlemledim. Derken bir gün sıra bana geldi, o günden sonra tiyatro benim için gizli bir sevgili gibi her durumda hayatımdaydı. Emek vererek, hayal ederek ulaştım o sahneye…  Bu amaca ulaşmaya çalışırken benden desteklerini esirgemeyen; mesleğimi yapmayıp, tiyatroda süründüğüm (!) için bana acır gözler ve sözler eşliğinde baskı yapan elalem kitlesine buradan ayrıca sevgilerimi iletiyorum. 

Tabii, benim için tek önemli şey ailemi ikna etmekti. Onların önyargılarını da EFT ile yolum kesiştiğinde kırmış oldum. İlk yetişkin oyunuma Enis Fosforoğlu Tiyatrosu’nda başladım. Daha 19 yaşını bitirmiş, oyuncu olmak isteyen biri için bu büyük lütuftu. Gerçekten bir aile ortamında başladım profesyonel oyunculuk hayatıma. 15 sene boyunca bildiğim çoğu şeyi Enis Fosforoğlu’ndan, sahnedeki ustalarımdan ve canım sahne arkadaşlarımdan öğrendim.

Mesela bana “En çok kendini nerede geliştirdin?” deseler, sahne beklerken rol arkadaşlarımı izlerken ve kuliste büyüklerimi dinlerken derim. Hala daha en çok özlediğim şeylerden biri Enis Hoca’nın kuliste oyun beklerken anlattığı anılar ve kıssadan hisse hikayelerdir. Her birini anlatırken tek tek oynardı. Anlatma tutkusunu ve sevincini gözlerinden okuyabilirdiniz. Oyuncu olmak istiyorsanız, bu tutkuyu bulun ve onu hiç kaybetmeyin. 

Bir de gözlem yapmanın değerini unutmayın. Lakin yargılamadan, yorum yapmadan sadece izlemekten bahsediyorum. Siz bakmayın ünlü olmaya kitlenenlere, siz iyi bir oyuncu olmaya çalışın sadece. Benim zamanımda iyi bir oyuncu olmanın ölçütü iyi bir dizide oynamaktı, şimdi ise fazlaca takipçi sayısına erişebilmek. Benim için önemli olan ise, her seferinde bir kez daha o sahneye çıkabilmekti. 

Peki, oyuncu olmak isteyen arkadaşım, senin önceliğin ne? Oyunculuk aracın mı yoksa amacın mı?

Tiyatro Nedir? Ne İçindir?

Sanat için diyen de var, toplum için de… Benim için her ikisi de, hatta görüyor ve artırıyorum; en çok kendin için!

Tiyatronun mucizelerine şahit olmanız için illa içinde bir yerde olmanıza da gerek yok. Tiyatrodaki bir oyuncu da seyircidir. Enerji işidir tiyatro. Aynı oyunu aynı kadrodan 2 kez üst üste izleyin, birkaç yeri mutlaka farklı olacaktır. Çünkü seyircinin reaksiyonları da oyunun ruhunu etkiler. Kendinize bir iyilik yapın. Arada bir tiyatroya gidin ve bir oyunun parçası olun. 

Unutmayın tiyatro iyileştirir, ayna tutar, kayıt tutar, fark ettirir.

Son bir hatırlatma; çocuğunuz sadece çocuk oyununa giderek tiyatro izleme alışkanlığı kazanmaz. Çocuk taklitçi bir maymundur. Siz zaman ayırıp tiyatroya giderseniz, çocuğunuz da yetişkin olduğunda zaman ayırır ve tiyatroya gider. 

Her ne kadar sürçülisan ettikse affola!

Dünya Tiyatro Günü Kutlu Olsun! 

ETİKETLER:
2 Yorumlar
    Avatar
    Gökhan

    Gerçekten de bir tiyatro oyunu izlemek, kişide, özellikle çocukta, hayat boyu tesiri devam edecek bir mesaj, bir düşünce, bir anlayış verebilir insana. Diğer yandan, bir duygunun başkasına yansıtılabilmesi için, oyuncunun, gerçek hayat kişisi olarak, kendi içinde sağlıklı, akışkan ve doğal bir duygu salınımına sahip olması gerektiğini düşünüyorum ve bu varsayım, hayatı bir sahneye, herkesi bir oyuncuya ve bütün dünyayı bir açık hava tiyatrosuna dönüştürüyor bu çerçeveden bakınca. Seyirci karşısındaki sahnede en iyi oyuncular en iyi role girenler olurken, hayat sahnesinin en usta oyuncuları, “rol yapmamayı en çok başaranlar” oluyor. Çeşitli versiyonlarıyla birlikte “tiyatro insana ayna tutar” sözü pek meşhurdur. Aynadaki ters görüntü, dünya sahnesi ile tiyatro sahnesi arasındaki bu zıt ilişkinin sırrını açıklıyor da olabilir 🙂 Ne mutlu kendi hayatındaki baş rolü başarıyla oynayanlara, ne mutlu sahnesinde mutlu olanlara, ne mutlu olanlara…

Yorum Bırakın