Nobel ödüllü yazar Jose Saramago’nun maddi imkansızlık sebebiyle ilk kitabını 19 yaşında satın aldığını ve teknik liseden tamirci olarak mezun olduğunu biliyor muydunuz? Peki gençken yayımladığı tek romandan sonra 19 sene edebiyat dünyasından uzak kaldığını ve 44 yaşındayken yayımladığı bir şiir kitabı ile dönüş yaptığını?
Bir kitabı okumadan önce yazarın hayatıyla ilgili araştırma yapmayı çok severim, bana okuyacağım romanla ilgili ipuçları vereceğine inanırım. Fakat Saramago hakkında aynı şeyi söyleyemeyeceğim, seçtiği konular o kadar alışılmışın dışında ki hakkında bildiğim tek şey hayata çok farklı bir açıdan baktığı.
‘Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş’ kitabı yazarın tek okuduğum eseri değil, çoğumuz gibi ilk defa ‘Körlük’ kitabıyla tanışmıştım kendisiyle. Kuralsızlığıyla meşhur Saramago’nun uzun cümleleri ve eksik noktalama işaretlerini ilk başta yadırgasam da her zaman ilginç olan konularının işlenişi, hikayenin akışı ve nereye bağlanacağının uyandırdığı merak okumaya devam etmem için motive etmiştir.
Bu romanında yazar, hepimizin hayatının bir döneminde muhakkak aklından geçen ölümsüzlük konusunu ele alıyor. İsmi bilinmeyen bir ülkede, bir yılbaşı gecesi, ölüm aniden ortadan kalkıyor ve kimse ölmüyor. Yaşlılar, hastalar, kaza geçirenler, hepsi oldukları şekilde “yaşamaya” devam ediyorlar. İlk önce sevinçle karşılanan bu durum kısa bir süre sonra ülkeyi kaosa itiyor. Ahiret kaygısı kalmayan insanlar dini kurumların işlevlerini sorgulamaya başlıyor, siyasetçiler daha önce örneği görülmemiş bu durumla başa çıkmaya çalışırken hastanelerde yığılmalar oluyor, cenaze işleri sektörü iflasa sürükleniyor, durumdan maddi olarak istifade etmek isteyen çok tehlikeli bir örgüt ortaya çıkıyor. İnsanlar ölümsüzlük ile sonsuz gençlik arasında büyük bir fark olduğunu anlıyorlar ve fikirler arası çatışmalar başlıyor. Hikaye, yedi ay sonra ölümün işine geri dönmesiyle daha akıcı bir hale geliyor. Bu bölümde, ölüm yeni bir yöntem denemeye karar veriyor ve hayatı sonra erecek kişilere ölmelerinden bir hafta önce eflatun bir mektupla kötü haberi vermeye başlıyor. Bu sefer de insanlar son bir haftalarını nasıl geçirecekleri konusunda karmaşa yaşamaya başlıyorlar. Derken bir gün, her gün gönderilen yüzlerce mektup arasından bir tanesi ölüme iade ediliyor, binlerce yıl boyunca görevini başarıyla sürdürmüş olan ölüm, imkansız görünen bu iadeye şaşırarak o kişinin peşine düşüyor. Karşısına çıkan kişi hiçbir şeyin farkında olmayan, 50 yaşında, köpeğiyle yaşayan, viyolonsel sanatçısı bir adam… İşte hikaye buradan sonra bambaşka bir yön alıyor.
Konusu ilginç, tekniği farklı, dili ironik ve zekice yazılmış bir roman arıyorsanız tavsiye ederim. Haftaya başka bir kitap tavsiyesi ile buluşmak üzere..
“Eğer tekrar ölmeyi beceremezsek geleceğimiz karanlık…” S.96
“Sözcükler çok hareketli varlıklardır, bir günleri bir günlerine uymaz, gölgeler gibi istikrarsızdırlar, bir bakarsınız vardırlar, bir bakarsınız yok olurlar…” S.125
“ …kendisine iyilik yapan sevecen birine, kendilerini üstün gören toplumsal çevrelerin, hakir gördükleri insanları kışkırtmak için yüzsüzce sarf ettikleri tarzda bir soru cümlesi yöneltmek üzereydi, Sen benim kim olduğumu biliyor musun. Doğrusu ölüm kendi davranışlarından hiç memnun değildi. Dahası iskelet görünümünde olsaydı böyle davranmayacağına da emindi, Belki insan görünümüne büründüğümdendir, bulaşır böyle şeyler, diye düşündü.” S.212
Not: Siz de okuduğunuz kitapta yer alan parçaları benim gibi merak edip dinleyenlerdenseniz bu romanda size Bach ve Schubert eşlik edecek.
Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş
Jose Saramago
Kırmızı Kedi Yayınevi, 2013
Çeviren: Mehmet Necati Kutlu
——
Kapak görseli: Salvador Dali