18 Mart 2024

Bir genç kızın kendini ateşe vermesine dair açıklamadır…

2019 Eylül ayının başında, İran’da, bir genç kız kendini mahkeme önünde ateşe verdi. Vücudunun %90’ı cayır cayır yandı, kül oldu. Mutahhari Hastanesi’ne kaldırılan Seher, yaklaşık bir hafta sonra da hayatını kaybetti.

Şair İsmet Özel, Turgut Uyar’la olan bir diyaloğunu şöyle anlatır; “Geçenlerde, dedim, Peru’da bir futbol maçı sırasında halk tribünlerden indi ve onlara mani olmak isteyen polisleri dövdü. Yıl 1964. 27 Mayıs İhtilali’nin üstünden 4 sene geçmiş geçmemiş. Türkiye’de böyle bir şeyin olması bahis konusu değil, Türkiye’de halk kelimesinin ne ifade ettiği, polis kelimesinin ne ifade ettiği Türkiye’de yaşayanlar için bile tam yerine oturmuş değil ama biz gazete haberi olarak bunu öğreniyoruz. Turgut Uyar’a ‘şairin söylediği şey dünyada olandan daha kıymetli olmalı yani dünyada bir şeyler oluyor, hem o olan şeyi yansıtacaksınız ama aynı zamanda ortaya bir şiir çıktığına göre başka insanların beslenebileceği bir şey de ortaya koyacaksınız. Şiir başka türlü nasıl olur?’ Peki, dedi Turgut Uyar, ‘sen olsan ne yapardın?’ Ben de, gayret ederdim ki buna denk düşen bir mısra kurayım dedim. Mısrayla yüz yüze gelecek insanın beslenebileceği bir şey ortaya çıkarayım. Mesela, şimdi uyduruyorum, şöyle bir şey demiş olabilirim; ‘atın kanadındaki çanla düğüm buharlaşıyor.’ Hayır, dedi Turgut Uyar, ‘böyle olmaz, ne olmuşsa onu söyleyeceksin. Mesela şöyle söyleyeceksin; Peru’da halk polisleri dövüyor. Bir de sebep göstereceksin; aşktan!”

İran’da, bir genç kız, kendini yakıyor; aşktan! Diyebiliriz bunu. Çünkü Seher Hudayari, taraftarı olduğu İstiklal takımının Asya Şampiyonlar Ligi maçına girmek için bir erkeğe dönüştürmeye çalışmıştı kendini; kıyafetler, değiştirdiği yürüyüşü ve kalınlaştırdığı ses tonu. Kadınlığını yitirmeyi göze almıştı, özgürlüğünü kazanmak için. Fakat polis şüphelendi ve Seher’i yakaladı. 4 gün gözaltında kalan Seher, en az 6 ay hapis cezası alacağını duyduğunda kendini mahkeme salonunun önünde ateşe verdi. İstiklal takımının renklerinden ötürü “Mavi Kız” olarak anılan Seher’in, o gün girmeye çalıştığı stadyumun ismi ise Azadi Stadyumu idi. O stadyum, İran tarihinin en münevver mimarlarından biri tarafından yapılmıştı; Abdol-Aziz Mirza. 73’te açılan stadın ismi 1979’a kadar Aryamehr Stadyumu iken, Humeyni’nin ülkeye dönüp şeriatı ilan etmesiyle değiştirildi; Azadi yani Özgürlük Stadyumu. İran’ı cehenneme çeviren Humeyni, bütün şeytani beyinlerin yaptığı gibi, asla var olmayan değerlerin adına anıtlar dikerek, kavramların içini boşaltmak ve onları kendi tekeline almak için işte bu stadyumun adına da Özgürlük dedi. O günden bugüne, kadınlar stadyumlara girme iznine sahip olmadı. Şimdilerde bunu engelleyen hiçbir yasa yok ama yine de görünmez parmaklıklar kadınların stadyumlara girmesini engelliyor. Turgut Uyar’ın ne demek istediğini bu haberi okuduğumuzda anlıyoruz aslında; 29 yaşındaki gencecik bir kız, İstiklal’i desteklemek için, Özgürlük Stadyumu’na girmek istedi ve yakalanıp göz altına alındı. En az 6 ay hapis cezası almak üzereyken de mahkeme önünde kendini ateşe verip kül etti. Bu iki cümlenin, şiirin sorumluluğuyla birleşince dönüşebileceği öte diyarlar yok, olmamalı. Hiçbir şiir dizesi, katlanılamaz bir gerçeğin çelikten sertliğini en basit sözcüklerden daha öte anlatamaz. Şiirin sorumluluğu burada başlar ve ben de, kendini şiire adamış biri olarak, bu “habere” işte böyle bakıyorum. Belki ben de, İsmet Özel’in o dönemler Peru’daki hadiseye yaklaştığı gibi bu meseleyi şöyle bir dizeyle ele alabilirdim; “bir kadının kemiklerinden tüten duman, bir futbol sahasına çişeliyor.” Ama olmaz. Şayet sanat ve yazmak, gerçeği bir öte gerçeğe, var olanı bir başka var edişe taşımanın atı ise, Seher’in yani Mavi Kız’ın ölümüne dair yazılacak çok fazla cümle olamaz.

Seher’in ölümünden sonra pek çok futbol kulübü sosyal medyadan olayı kınadı, FIFA İran’ı uluslararası müsabakalardan men etmeyi gündeme aldı, İranlı birçok futbolcu Seher’in yasını sosyal medyadan duyurdu. Fakat tüm bunların ötesinde bir acı fotoğraf daha var. Seher’in babası, kızının kendini yakmasından sonra şöyle söyledi; “tehdit almıyorum. Ben de rejime bağlı biriyim. Kızımın psikolojik sorunları vardı ve çok çabuk sinirleniyordu.” Kardeşi ise, tıpkı babası gibi, ölen kardeşine yöneltti ateşten sözcükleri; “Seher’in bipolar bozukluğu vardı ve tedavi görüyordu.” İnanabilir miyiz? Bir baba ve kardeş, neredeyse tüm bedenini kül eden kızının, kardeşinin arkasından bu cümleleri kalpten söyleyebilir mi? Nasıl tehditler, bir babaya ve kardeşe böyle yalanlar söyletebilir? Turgut Uyar’ı unutmadan bu manzara peki nasıl bir şiire çevrilebilir? Kendini yakan bir kızın arkasından, babası ve kız kardeşi yalanlar söylüyor; şeriatten! Seher, aşktan öldü. Özgürlük Stadyumu’nun kapısında, İstiklal’i desteklemek isterken. Baba ve kardeş, ama doğru ama gerçek, ruhsal sağlığı paramparça edilmiş bir şeriat toplumunda, Seher’in “bipolar” olduğunu söyledi. Bozuk bir sistemde, sağlam çarkın, nasıl da “bozuk” görüldüğünü anlatır gibi dünya tarihine. İstiklal oyuncusu Ando, korkmadan şöyle dedi ama; “Gelecekte İran’ın en büyük stadyumlarından birine Seher’in adı verilecektir.” Hiç kendimi yakmadım. Seher’i anlayamam. Hiç kızım olmadı, kızım olup da kendini ateşe vermedi. Babasını anlayamam. Hiç kardeşim kendini kül etmedi. Seher’in kız kardeşiyle empati kuramam. Fakat bir insan olarak, tıpkı Seher gibi bir insan olarak, katlanamayıp boyun eğmek zorunda kaldığım köleliklerim karşısında kendimi yakmak isterdim. Kadınlara yasaklar koyan beyinlerin ağzından bitirelim bu şiir olmayan şiiri, yazı olmaya ihtiyaç bile duymayan yazıyı; Seher, herkesten daha “erkek”, herkesten daha sağlıklı ve hepimizden daha insandı. Sadece aşktan ve özgürlükten.

ETİKETLER: