Adları Aborjin dilinde ‘içecek yok’ anlamına gelen dünyanın en sevimli ve uykucu hayvanları arasında yer alan koalaların yaşamları da kendileri gibi nadir… Peki, koalaların tembelliği her alanlarında yaşam misyonları haline getirdiklerini biliyor muydunuz?
Tek kıtaya özgü canlılardan biri olan koalaları Avustralya kıtasına giden Avrupalılar ilk kez 18. yüzyılın sonraların keşfettiler. Bu sevimli minikleri oturup izlemeye başladıklarında şaşırdıklarını söylemeden geçemeyeceğiz. Zira, bir tür ayı olarak görülse de üzerinde bulundukları dallara sımsıkı sarılıp uyumalarıyla aslında zararsız olduklarını anlamak, kıtayı keşfeden Avrupalıları rahatlatmış olmalı.
Koalalar aslında oldukça küçük canlılar… Boyları 60 ile 85 cm arasındayken, ağırlıkları 4 ile 15 kilo arasında değişiyor. Kürkünün büyük bir bölümü gümüş gri renginde ama bazı türlerinde çikolata rengi de görülüyor. Türlerin iki renkli olmasına kıtadaki yerleştikleri alanların farklılıklarının neden olduğu biliniyor. Çünkü kıtanın kuzeyindeki koalalar, güneyindeki koalalara göre daha küçük ve daha açık renkli…
Koalalar yaşamlarının yüzde 99’unu uyuyarak ve yemek yiyerek geçiriyorlar. Bu süreçte hiç su içmiyorlar. Sıvı ihtiyaçlarını ise yaprakların sıvılarını emerek karşılıyorlar. Günde 22 saate kadar uyuyabilen bu sevimli canlılar, aslında çok da iyi yüzücüler. Yaşamlarının kalan yüzde 1’lik kısmını ise kendilerine uygun bir eş aramakla geçirirler. Peki, koalalar uygun eş bulamadıklarında ne yaparlar biliyor musunuz? Tahminlerinizi alalım… 🙂 Tabii ki, uygun bir eş bulamayan koala, yeniden hiçbir şey olmamış gibi uyumaya devam eder. Koalaların yaşam döngüleri uyumak üzerine kurulu olduğundan diğer hayvanlar gibi doğal popülasyon süreçlerinde çiftleşmenin yeri çok geri planda kalıyor.
Çiftleşme çağına gelmiş olan erkek koalalar önce hareket etmeden böğürtü benzeri bir ses çıkararak diğer dişilerle haberleşir ve çiftleşmeye hazır olduğunu göstermek için bir koku salgılar. Uygun eşi bulunca da çiftleşirler. Bir dişi koala kendine uygun bir eş bulduğunda ve onunla çiftleştiğinde yaklaşık 35 gün hamilelik süreci geçirir. Doğum gerçekleştiğinde de yavrularını tıpkı kangurular gibi kesesinde taşır. İlk doğduklarında kör ve tüysüz olan yavrular, annelerinin keselerine sürünerek giderler. Bebek koalalaların görmedikleri halde güçlü dokunma ve koklama yetileri sayesinde yönlerini bulmaları da ilginç özelliklerinden. Yavrular 1 yaşına geldiklerinde ise annelerini emmeyi bırakıp keseden ayrılır ve kendilerine yaşamlarını sürdürecek ağaçlar bulurlar.
Ortalama 10 ila 15 yıl arasında bir ömre sahip olan bu sevimli canlılar, yazın kavurucu sıcağında serinleme ihtiyaçlarını sarıldıkları ağaçların dallarından karşılarlar. Ağaçların dallarındaki yapraklar onlar için doğal klima işlevi görmekle kalmayıp, onları güneş ışınlarından da koruyor. Öte yandan ot obur olan bu canlıların ana besini okaliptüs yaprakları. Bir koala, günde en az bir kilo okaliptüs yaprağı yiyebiliyor. Okaliptüs bitkisi diğer canlılar için zehirliyken koalaların eşsiz sindirim sistemleri nedeniyle ana besinleri. Koalanın ana besini olan okaliptüs yaprakları hem zor sindirilir hem de neredeyse hiç enerji vermez. Bu nedenle koala sedanter olarak tanımlanan neredeyse hiçbir fiziksel aktivitenin olmadığı bir yaşam sürer. Yani yediği okaliptüsler nedeniyle yaşamlarının çoğunu uyuyarak geçirirler. Hatta çok fazla okaliptüs yaprağı yedikleri için okaliptüs gibi kokarlar. Yaprakları daha sonra kullanmak üzere yanaklarındaki keselerde saklayabilirler.
Bu tatlı mı tatlı canlıların insanlarla benzer tek yanları ise eşsiz parmak izlerine sahip olmaları…