Bir sabah uyanıyorsun, kahveni alıyorsun, LinkedIn’e bir bakıyorsun: “Ali Almanya’ya taşındı.” Biraz aşağı kaydırıyorsun: “Elif Kanada’da işe başladı.” Hemen ardından bir mesaj: “Yurtdışına taşınıyorum, veda partisi yapıyoruz!” O an kafanda bir ampul yanıyor: “Acaba ben de mi gitsem?” İşte tam bu noktada, klasik bir “beyin göçü” sorgulamasına hoş geldin!
Beyin göçü dediğimiz şey, aslında zihinlerin bavul toplaması. “Benimle ilgilenmeyen bu sistemde daha ne kadar kalabilirim ki?” sorusuyla başlar, vize başvurusu, dil sınavları, veda gözyaşları ve bol bol Google Maps kullanımıyla devam eder. Gidenler çoğunlukla genç, eğitimli, azıcık kafası karışık ama bolca umut dolu oluyor. Çünkü kim istemez ki hem kariyerine yatırım yapıp hem de marketten peynir alırken iç geçirmemeyi?
OECD’nin 2023 raporuna göre, Türkiye’den yurtdışına giden yüksek eğitimli birey sayısı son 10 yılda %63 artmış. Peki bu ne demek? Kısaca şu: Artık sadece dizi karakterleri değil, komşunun çocuğu da Berlin sokaklarında hayat kuruyor.
Ama mesele sadece daha yüksek maaşlar ya da sosyal haklar değil. Yani evet, orada doktor olan biri üç işte çalışmadan geçinebiliyor ama bir yandan da fikirlerine değer verilen bir ortamda olmak insanın içine huzur serpiyor. Ve tabii bir de klasikleşmiş “kıymet bilinmeme” sendromu var. Türkiye’de “Amaan herkes yapıyor bunu” diye geçiştirilen projeler, yurtdışında “Nobel’e aday olabilir” diye manşet olabiliyor. Bunu da not düşelim.
Tüm bunların yanında komik şeyler de yaşanıyor. İlk defa Almanya’ya giden arkadaşın “market poşeti paralıymış, ben elimle taşıdım eşyaları” diyebilir mesela, hoş burada da paralı ama farkında olmayanlar var hala. Ya da Kanada’ya yerleşen kuzenin “eksi 30 derece neymiş ya!” diye ağlayarak bot alışverişi yapabilir. Çünkü beyin göçü sadece zihin değil, bünyeyi de zorluyor. İklim değişikliği, yemek özlemi, “simitin yerini hiçbir şey tutmuyor” diye yakınmalar, beyin göçünün duygusal yan etkileri arasında.
Sonuç olarak, beyin göçü aslında hem bir kaçış hem de bir arayış. Gitmek bazen bir tercih, bazen bir mecburiyet. Ama kesin olan şu ki, her giden bir hikâye başlatıyor. Kimisi geri dönüyor, kimisi kök salıyor gittiği yerde. Ama hepimiz şu sorunun cevabını arıyoruz: “Ben bu kafayla burada ne yapıyorum?” Eğer cevap seni mutlu etmiyorsa, belki de zihnini valizle tanıştırmanın zamanı gelmiştir.