Yılın ilk aylarını geride bıraktık. Bahar mevsiminin habercisi cemre havaya, suya ve toprağa düştü. Bu dönemlerde bir çoğumuz yaz aylarının gelişi konusunda heyecanlı ve sevinçli oluruz ta ki, aklımıza o soru gelene kadar… ‘Beynim yaza hazır, peki bedenim hazır mı?’
Kimliğimizi oluşturan temel yapı taşlarından birisi beden algımızdır. Beden algısı, kişinin kendisinin yarattığı zihinsel temsildir, ancak kişinin gerçekte nasıl göründüğüyle herhangi bir ilişkisi olmayabilir. Bu zihinsel temsil boyumuz, yaşımız, kilomuz, çekiciliğimiz ve işlevselliğimize dair kişisel algılarımızı içermektedir. Bu bilişsel bileşenlerin yanı sıra, bu zihinsel temsillere ait duygularımız da vardır. Kendinizi çok ağır, yaşlı, itici mi hissediyorsunuz yoksa bedeninizden dolayı mutlu musunuz? Çoğu zaman vücudumuzla ilgili hoşlanmadığımız şeylere odaklanırız; görünüşte algılanan kusurlar, ağrılar, vücudumuzun istediğimiz gibi işlememesi…
Muhtemelen bazı insanlardaki sizin onlara bakış açınız ile onların kendilerine bakış açısı arasındaki uyumsuzluğun farkındasınızdır. Hemen hemen hepimizin sürekli spor yapan, yediklerine dikkat eden ama yine de şişman ve göbekli olduğunu iddia eden bir arkadaşı vardır. Bir insanın bu kadar çarpık bir beden algısına sahip olmasına şaşar kalırız ve ne söylersek söyleyelim onun inandıramayız.
Olumsuz beden algısı, akademik ve mesleki performansımızı, kişilerarası ilişkilerimizi ve genel yaşam kalitemiz dahil olmak üzere yaşamımızın birçok yönünü etkilemektedir. Olumsuz beden algısına sahip kişi genellikle burun, göğüs, bacak, karın gibi belirli bir bölgeye odaklanarak bu bölgelerinde kusurları olduğu fikrine takılır kalırlar. Ancak gerçekte bu algılanan kusurlar genellikle başkaları tarafından fark edilmez. Peki bizim beden algımız ne düzeyde?
Olumsuz beden algısına sahip olmanın bazı belirtilerini şöyle sıralayabiliriz:
• Görünümündeki küçük bir kusur üzerine aşırı yoğunlaşma
• Görünüşünden memnun olmama ve kendini itici, çirkin olarak görme
• Diğer insanların algılanan kusuru fark etmelerinden korkma
• Sosyal etkileşimden kaçınma
• Sürekli bakım yapma ve aynada kendini uzun süre izleme
• Algılanan kusuru makyaj veya kıyafetle sürekli gizleme
• Görünüşünü sürekli diğer insanların görünüşleriyle karşılaştırma
• Kozmetiğe veya ameliyatlara sürekli bir merak ve başvuruda bulunma
• Başkalarının onayına ihtiyaç duyma (örn. bir giysi giyildiği zaman şişman görünüp görünmediğini yakın arkadaşlarına sorma)
• Mükemmeliyetçi özellikler taşıma
Beden algısı, ebeveynlerin tutumlarından, çocukluk deneyimlerinden ve çevresel diğer faktörlerden kaynaklanan her türlü çarpıklığa maruz kalır. Beden algımızı en çok etkileyen çevresel faktör toplumdaki güzellik tanımıdır. Bu yüzden pek çoğumuz yaza girene kadar vücudumuzla savaş haline giriyor ve kilo vermek için çok çaba sarf ediyor. Bu fiziksel çaba genellikle ya kısa süreli bir tatmin sağlıyor ya da hiç sağlamıyor. Bu savaşı vermek yerine daha olumlu beden algısı geliştirmek aslında daha yapıcı bir yol. Peki daha olumlu bir beden algısına sahip olmak için neler yapabiliriz?
Daha olumlu bir beden algısına sahip olmak için yapılması gereken ilk şey diyet zihniyetinden vazgeçmek. Birçoğumuz diyete başlarız ama bir noktada bırakırız. Diyetler genellikle neyi ne zaman yememiz gerektiğini söyleyen kalori sayma, yiyecek ölçümü gibi dış kaynaklara dayanır. Ancak bazı günler daha fazla yiyeceğe ihtiyaç duyarız, bazı günler daha az. Dış kaynaklar her zaman vücudumuzun neye ihtiyacı olduğunu söyleyemez. Burada önemli olan vücudumuzun açlık ve tokluk işaretlerini nasıl tanıyacağımızı öğrenmektir. Duygusal açlık ile gerçek fiziksel açlık arasında bir fark vardır. Kilo sorunları yalnızca açlık sorunlarından kaynaklanmaz. Çoğu zaman sorunlar, sağlıksız yeme davranışlarıyla karışan temel duygusal sorunlardan kaynaklanır. Bunları fark etmek ve çözüme kavuşturmaya çalışmak, daha olumlu bir beden algımızın olmasına katkıda bulunacaktır.
İkinci olarak hem kendinizle hem de başkalarıyla konuşmalar sağlıklı bir beden algısı oluşturmak için oldukça önemlidir. Çevrenizdekilerle kurduğunuz diyaloglara dikkat edin. Çoğu zaman yiyecek, diyet, kilo gibi konular konuşmanın esas konusu olabilir ve bu durum yalnızca bedene dair takıntıları arttırır. Konuşmalarınızda bu konular dışındaki konulara yer vererek diyaloğunuzu geliştirin. Bunun yanı sıra, olumsuz kendi kendine konuşma, öz saygının zehridir ve çoğu zaman bu içsel düşünceler bilinciniz dışında olabilir. Aynada kendinizi nasıl olumsuz bir şekilde incelediğinize, kendinizi nasıl değerlendirdiğinize ve kendinizde gördüğünüz kusurlara ne kadar takıldığınıza dikkat edin. Kendi olumsuz düşüncelerinizin farkına vardığınızda bu düşüncelerin gerçekçi olup olmadığını değerlendirebilir ve onları daha gerçekçi olanlarla değiştirebilirsiniz.
Son olarak, yapılan çalışmalarda bedenlerinin işlevselliği üzerinde düşünen kadınların, daha olumlu bir beden algısı geliştirdikleri bulunmuştur. Bu kadınlardan genel olarak bedenlerinin neler yapabileceği ve bunun onlar için anlamı üzerine düşünmeleri ve bunları yazmaları istenmiş. Bunun yanı sıra yalnızca fiziksel görünümleriyle ilgili düşünen ve olumlu düşünceler yazan kadınların da beden algılarında iyileşme gözlenmiş ancak beden işlevselliğine odaklanan gruptan daha az iyileşme gözlenmiş. Buradan hareketle, bedenimizin işlevselliğine odaklanarak bunları yazmak beden algımızı iyileştirebilir.
Küçük bir deneme yapalım. Tek ihtiyacınız olan şey kâğıt ve kalem! Şimdi kendinizi rahat hissettiğiniz bir şekilde oturun ve bedeninizin ona minnettar olduğunuz yönlerini düşünün. Sağlığınız, fiziksel görünümünüz, bedeninizin yapmanıza izin verdikleri (örn. uzun süre yürümek, saatlerce dans etmek vb.) neler? En az beş şey bulmaya çalışın ve bunları zihninizde canlandırın. Daha sonra bunlardan dolayı vücudunuza neden minnettar olduğunuzu düşünün ve yazın. Daha sonrasında bunları sık sık okuyun ve daha fazlasını düşünün. Unutmayın, düşünceler uçar yazı kalır!