Filistin’in Zulmü ve Endülüs Tarihi Üzerine Düşünceler
Son dönemlerde yaptığı filmlerle tanınan, özellikle “500 Yıllık Sessizlik” (500 Yıllık Sessizlik), “Kurtuba” (Cordoba) ve “Mekke Saati” (The Makkah Clock) gibi önemli yapımlara imza atan ve Endülüs’ün tarihi, dini ve kültürel mirasını başarıyla beyaz perdeye taşıyan Bensalem Bouabdallah, Filistin halkının yaşadığı zulümlere dikkat çekerek, bu acı olayları İspanyol engizisyonunun zalim uygulamalarına benzetti.
Filistinlilerin maruz kaldığı sıkıntıların, tarih boyunca yaşanan birçok benzer olayla karşılaştırılabileceğine vurgu yapan Bouabdallah, bu konuda yaptığı açıklamalarda, geçmişten günümüze uzanan bir köprü kurdu. Kendisi ayrıca, son dönem çalışmalarını ve Türkiye’ye olan derin sevgisini de dile getirdi.
İstanbul’a Dair Duyguları ve Şehirle Kurduğu Bağ
İstanbul’u büyük bir sevgiyle anlatan Bouabdallah, şehir hakkındaki düşüncelerini şu sözlerle ifade etti: “Sevgili arkadaşım ve kardeşim Faruk Aksoy, İstanbul’u ‘şehirlerin kraliçesi’ olarak tanımlar. Bu ifadesi benim de çok hoşuma gidiyor. Gerçekten de İstanbul, dünyadaki diğer şehirlerin arasında özel bir yere sahip. Doğu ve Batı’nın kesiştiği noktada, iki kıtayı bir araya getiren eşsiz bir köprü konumunda.”
İstanbul’un sadece coğrafi değil, aynı zamanda tarihi ve kültürel açıdan da çok zengin bir şehir olduğunu belirten Bouabdallah, şunları ekledi: “Bizans’ın büyüleyici tarihi, Osmanlı’nın görkemli geçmişi ve günümüzün canlı yaşamı, burada iç içe geçmiş durumda. Şehir, doğal güzellikleri ve tarihi dokusuyla her zaman ziyaretçilerini büyülemeye devam ediyor. Milyonlarca turistin akınıyla, İstanbul dünya çapında tanınan ve sevilen bir metropol. Avrupa ve Asya’nın kesiştiği bu özel şehir, hareketli yaşamı, ilham verici atmosferi ve kraliçe gibi duruşuyla, her zaman insanlara yeni ufuklar açıyor.”
Geçmiş ve Günümüz Arasındaki Bağlantı: 16. Yüzyıl ve Gazze
Bouabdallah, şu anda üzerinde çalıştığı büyük projeleri ve yeni filmlerini anlatırken, özellikle tarih ve günümüz arasındaki güçlü bağlara dikkat çekti: “Çalışmalarımda, 16. yüzyılda yaşanan olayların bugün Gazze’de yaşananlara ne kadar benzediğine tanıklık ediyorum.” diyerek sözlerine devam etti.
İspanyol engizisyonunun zulmünden kaçmak zorunda kalan Müslümanların dramatik hikayelerini anlatan bu projelerin, sadece tarihsel değil, aynı zamanda günümüz sorunlarına da ışık tutmayı amaçladığını belirtti. Bouabdallah, bu projenin, dünya tarihindeki en büyük trajedilerden biri olan Filistin halkının yaşadıklarına da paralellik gösterdiğini vurguladı.
O, “Tarih, ancak günümüzle bağlantı kurduğunda anlam kazanır. ‘Tarih kendini tekrar eder.’ denir. Bu nedenle, hazırlık aşamasında olduğumuz bu dizi, yaklaşık birkaç yıl içinde tamamlanacak ve hikayesiyle dünyada günümüzde yaşanan gerçekleri birebir yansıtacaktır.” diyerek, bu büyük projenin önemine işaret etti.
Festival ve Kültürel Etkileşimlerin Önemi
Filmlerinin uluslararası festivallerde gösterilmesinin, farklı kültürler ve insanlar arasında diyalog ve anlayış köprüleri kurduğuna inanan Bouabdallah, “Diğer insanlarla etkileşimde bulunmak ve çeşitli film festivallerine katılmak, bizim yeni bakış açıları kazanmamıza ve çok şey öğrenmemize olanak tanır.” diyerek, bu görüşünü paylaştı. “Biz insanlar, sürekli olarak yeni şeyler öğrenen ve gelişen varlıklarız. Bu öğrenme süreci, iletişim ve paylaşımla daha da derinleşir.”
Konya ve Rumi’nin Manevi Mirası
Mayıs ayında düzenlenen “Sufi Sinema Festivali”ne katılımını anlatan Bouabdallah, bu etkinliğin, kültürel ve ruhani açıdan çok kıymetli olduğunu belirtti. “Konya, Mevlana Rumi’nin yaşadığı şehir olarak, dünyanın manevi merkezlerinden biri haline gelmiştir. Rumi’nin ruhu, sevgi ve barış mesajlarıyla, bu şehri sadece Türkiye’nin değil, dünyanın da kalbinde özel bir yere oturtuyor.” diyerek, şehrin ve Mevlana’nın önemine değindi. Ayrıca, Rumi’nin sevgi ve hoşgörü felsefesinin, günümüz dünyasında da insanlara umut ve barış aşılamaya devam ettiğini sözlerine ekledi.