11 Mayıs 2024

Bir Kraliçe ve bir Tanrı

8 Mart 1981 gecesi, Buenos Aires’teki Estadio Jose Amalfitani Stadyumu’nun çimlerini 22 adam değil, on binlerce insanın teri ıslatıyordu. Kurulan dev sahnede, devrin ve tüm zamanların en sarsıcı gruplarından biri yer alıyordu; Queen. Tüm albümleri 300 milyondan fazla satan adamlar, forması 300 milyondan fazla satan bir adamı sahneye davet ediyordu. Freddie Mercury, hiç kimsenin taklit etmeye bile yeltenemediği sesiyle kalabalığa seslendi;

“Size, hepimizin bir dostunu takdim etmek istiyorum; Maradona!”

Çığlıklar, alkışlar ve “Marado!”tezahüratlarıyla sahneye geldi Diego. Pelüş saçları, kot pantolonu ve lacivert tişörtüyle saç tellerinden kanındaki alyuvarlara kadar gençti. Elinde bir mikrofon vardı onun da.

“Freddie’ye ve Queen’e bizi böyle mutlu ettikleri için teşekkür ederim. Ve şimdi sırada Another One Bites The Dust!”

Queen şarkıya girdi; Freddie’nin üzerinde Maradona’nın 10 numaralı forması vardı. Another One Bites The Dust, “Steve tedirgin tedirgin yürüyor sokakta, Şapkasının kenarıyla örtmüş tüm yüzünü, Ayak seslerinden başka tek bir ses yok etrafta, Makineli tüfekler hazır ateşlenmeye,” diye başlıyor ve “biri daha nalları dikti işte, biri daha nalları dikti, biri daha gitti, biri daha…” diye sürüyordu. Maradona, Queen’in, kurşun seslerinin yumruk seslerine nasıl karıştığını ve teker teker herkesin nasıl öldüğünü anlatan bir şarkısını anons ederken 1 yıl sonra olacaklardan, Estadio Aztecada yapacaklarından ve yıllar sonra bir yönetmene söyleyeceklerinden haberi yoktu. Tüm bunları önceden bilseydi, malum konserden önce, kulisteki bu mükemmel fotoğrafta Brian May’in İngiltere bayrağı tişörtünü giyip kameralara gülümser miydi? Bu sorunun yanıtı, hayata nasıl baktığınıza göre değişir.

Queen’in, Velez Sarsfield’ın top koşturduğu çimenlerdeki konseri bitti ve o günün üstünden 1 ay geçti; Arjantin ve İngiltere, İngiliz kaptan John Strong’un 1690’da ayak bastığı ve o günden sonra Birleşik Krallık, İspanya ve Portekiz arasında paylaşılamayan Falkland Adaları’ndan doğan meşhur krizde karşı karşıya geldi. Bu kriz 2 Nisan 1982’de altı hafta sürecek bir savaşa dönüştü; Arjantin, Malvinas olarak bilinen Falkland ve Güney Georgia Adaları’nı, İspanya’nın halefi olduklarını söyleyip işgal etmişti. Fakat 6 hafta süren bu savaşın sonunda Arjantin mağlubiyeti kabul edip geri çekildi ve verdiği tüm ölülerle, Queen’in deyişiyle nalları diken askerlerle birlikte, yenilmiş bir milletin öfkeyle kaplı kederini de ülkesine geri götürdü. Birleşik Krallık yine galipti; savaşın ardından Arjantin’in başındaki Leopoldo Galtieri iktidarı devrilmiş ve Demir Leydi Margaret Thatcher bu zaferin tesiriyle 1983 Birleşik Krallık Genel Seçimleri’ni ezici bir üstünlükle kazanmıştı. Hepimizin bildiği gibi, bütün Arjantinlilerle birlikte Maradona da bu savaşı unutmayacaktı. Birleşik Krallık idaresindeki Falkland Adaları’nın resmi marşı “God Save The Queen” yapılırken, Diego’nun İngiltere bayrağı giymiş fotoğrafı ise insanların önüne çıkmak için yıllarca bekleyecekti.

258 Britanyalının ve 649 Arjantinlinin öldüğü savaşın rövanşı ise 22 Haziran 1986 günü, Estadio Azteca’da oynandı. Tüm zamanların gelmiş geçmiş en ünlü maçlarından birini tekrar anlatıp kelimeleri yormaya gerek yok; Maradona, sol eliyle attığı golü maçtan sonra “Birazı Maradona’nın kafası, birazı da Tanrı’nın eliydi” diye açıklarken kuşkusuz topa kafasıyla değil de, kafasındakilerle dokunduğunu söylüyordu. Tarih, Maradona’nın bu cümlesindeki “Tanrı’nın eli” deyişine hayran olup
bu golü öyle niteleyedursun; daha az sansasyonel ama daha gerçek anlamıyla o gol, Maradona’nın ‘kafasındakiler’di. Çünkü 2008 yılında, Emir Kusturica’nın çektiği “Maradona By Kusturica” adlı belgeselde şu sözlerle anlatıyordu o gole dair
duygularını;

“Kendi ülkeleri tarafından ölüme gönderilmiş olan ölülerimizi temsil ediyorduk.  İngilizler bir düğmeye basıp herkesi öldürmüyordu ya! Futbolu düşünüyorduk ama biliyorduk İngiltere’yi yenmemiz için bize çok güveniyorlardı. Bir savaş gibiydi, bir futbol savaşını kazanmak gibi. Bizi motive eden şey bu oldu. İngiltere’ye elle attığım golden sonra herkes ‘İngilizlere yaptığın şey harikaydı!’ dedi. Çamur atanlar da vardı tabii! Ama ben gole öylesine sevinmiştim öylesine sevinmiştim ki, bir İngiliz’in dopdolu cüzdanını çalmış, yaptığım eşek şakası işe yaramış gibi hissediyordum.”

Freddie Mercury, Falkland Adaları, Diego Maradona, İngiltere, Kusturica ve futbol… Tüm bunları bir araya getiren fotoğraflar 2014’te yayınlandığında birçok insan Maradona’ya hayli kızdı. O konser gecesinde, kuliste çekilen fotoğrafların krizden 1 ay, savaştan ise 1 yıl önceye ait olduğunu söyleyen Maradona ise yazımın başlarındaki sorunun cevabına dair en ufak bir ipucu bile atmadı zihnimize. Diego tüm bunları önceden bilseydi, malum konserden önce, kulisteki bu mükemmel fotoğrafta Brian May’in İngiltere bayrağı tişörtünü giyip kameralara gülümser miydi? Bence daha da fazla gülümserdi. Neden böyle düşündüğümün sebebi, hayata bakış açınıza göre değişir…

ETİKETLER: