30 Nisan 2024

6 bin yıllık gelenek: Müziğin tınısında şifa var!

Binlerce yıldır insanlığın her durumda başvurduğu, duygularını paylaşabildiği, evrensel bir dili olan tek şey müzik, Türk tarihinde 6 bin yıl öncesinden tedavi amaçlı kullanılırken, Osmanlı’da birçok hastalığa şifa olduğu kanıtlandı.

Müziği ruhun gıdası olduğunu söyleyen atalarımız hiç yanılmamışlar. Belki de çoğu şeyde yanılmadıkları için bugün günümüzde hala yeri geldiğinde atalarımızın bu anonim değişlerini kullanıyoruz. Bugün günümüzde bir çok terapi merkezinde, hayvan çiftliklerinde ve bazı seralarda daha iyi verim alabilmek adına çeşitli müzikler kullanılıyor. Peki, bizim tarihimizde müziğin tedavi amaçlı kullanılmaya Osmanlı döneminde başladığını söylesek?

Efkarlandığımızda, sevindiğimizde, bir şeyleri kutlamak istediğimizde ilk başvurduğumuz şeylerden biridir müzik. Onu evrensel kılan hangi dilde, hangi notada yapılırsa yapılsın, kişinin o anki ruh durumuna hitap ediyor olması. Evrende her şeyin bir frekansı var. Enerjiler bu frekanslara bağlı. Düşük enerji düşük frekansa, yüksek enerji yüksek frekansa bağlı. Belli ses hızları, belli ritimler kişinin enerjisinde ve ruh durumunda etkilerde bulunabiliyor. Müzikle sarhoş olmak değimi bile işte müziğin tam da bu özelliğinden geliyor.

6 BİN YILLIK GEÇMİŞİ VAR

Günümüzde Avrupa ve gelişmiş ülkelerde birçok yerde müziğin şifasından faydalanıyor. Bilim insanları müziğin ruh durumuna etkileri üzerine sayısız araştırmalar yapıyor ve hangi ruh durumunda hangi müziklerin dinlenmesi gerektiği, hangi frekansların ve ses yüksekliklerinin bu etkileri pekiştirdiğini belirlemeye çalışıyorlar. Oysa Osmanlı döneminde dünyadaki hastanelerde sayısız işkencevari tedavi yöntemleri uygulanırken müzikle tedavi uygulanıyordu. Hatta öyle ki Osmanlı da ve ilkel toplumlarda çok daha önceden kullanılmaya başlanan müzikle tedaviyi Amerika’da Dr. Willer Van de Wall 1920 yılında New York eyaletinin hastane ve hapishanelerinde, müziğin insan ruhu üzerindeki etkilerini araştırarak yaymaya çalışmıştı. Oysa müzikle tedavi geleneğinin Türk toplumlarında yaklaşık 6 bin yıllık bir geçmişi bulunmaktadır.

Osmanlı döneminde hastaları iyileştirmek iççin Darüşşifa adı verilen merkezler oluşturulmuştu. Psikolojik sorunları olanlar, akıl hastaları bu hastanelere yatırılıp tedavi ediliyordu. Dünya o zamanlar, akıl hastalıklarının tedavisi için şu an günümüzde işkence olarak tabir edilen tedaviler uyguluyordu. Beyne çivi batırmalar, elektrik vermeler akla hayale sığmayacak tedavi amaçlı işkence yöntemlerinden bazılarıydı. Osmanlı kurduğu Darüşşifa merkezlerinde musiki müziğini kullanarak, hastaları tedavi etme yoluna gitmişti. Her makam üzerinde çalışmalar yapan hekimler, hangi makamın hangi hastalık türlerine iyi geldiğini keşfedip onlar üzerinden tedavi yoluna gitmişlerdi.

Osmanlı devletinde müzikle tedavide, diğer toplumlar gibi kültürel etkileşimlere uyum sağlayarak ritim ve danstan yaralanmışlar. Türklerde ilk ciddi müzikle tedavi çalışmalarının Selçuklularda ve Osmanlılarda görülüyor. Müzik o dönemlerde halk arasında ise bir eğlence aracı olarak görülüyordu. Osmanlı dönemi tıp biliminde müzikle tedavi türleri aktif tedavi, pasif tedavi, baksı tedavi, çalgılarla meşguliyet, ritim ve dinleme olarak ayrılıyordu.

Aktif Tedavi: Aktif tedavide amaç bedeni, ruhsal ve fiziksel olarak geliştirmek. Diğer bir adı da Anadolu yogası. Aktif olarak yapılan hareketlere müzikte eklenerek toplu veya bireysel tedavi amaçlanıyordu.

Pasif Tedavi (İmaj Tedavi): Müzikle tedavide en çok başvurulan yöntemiydi. Yere sırt üstü uzanılarak gerçekleştirilen seans sırasında zihnin, düşünce ve sıkıntı gibi etkenlerden arındırılmış olması gerekiyor. Tedavi sırasında tedaviye katılan kişilerden, dinlettirilecek olan su sesine yoğunlaşmaları ve kendilerini akarsuyun büyük koluna ulaşmaya çalışan küçük bir su akıntısı gibi düşünmeleri isteniyor.

Baksı Dansı: Eski Türklerde baksı adı verilen hekimlerin, tedavi sırasında transa geçmek ve bilgi almak için kullandıkları dansa “Baksı Dansı” deniliyor. Bu dans, dombra, kılkopuz gibi aletlerle yapılıyor. Stres, depresyon, halsizlik, kas ağrıları, kireçlenme ve romatizma gibi rahatsızlıklar için son derece faydalı yöntem olarak biliniyor.

Çalgılarla Meşguliyet: Çalgılarla meşguliyet yöntemi motor sinir sisteminde olan bozukluklarda kullanılan bir yöntem. Bu tedavide, bireysel ve toplumsal şekilde hastaların çalgı çalmaları ve kendilerine olan güvenlerinin yeniden sağlanması amaçlanıyordu.

Ritim: Hastaların kas katılığı, eklem problemleri, dengesiz davranışları olduğunda bunların düzeltilmesi için uygulanan bir tedavi yöntemi.

Dinleme: Hastalara uygulanan müzik dinletme yönteminde onların dikkat ve hafızlarını geliştirmesi bekleniyordu.

Osmanlı döneminde hekimler, belli ses türlerinin iyileşme ile beden ve akıl sağlığının korunmasında büyük bir gücü olduğunu artık kanıtlamışlardı. Müzik vücutta hem üretici hem düzenleyici bir güç olarak hareket ediyor. Akıl hastalarına müzik dinletilirken bir yandan da çiçek manzaraları seyrettirilirdi, Kuran, kuş ve su sesleri de ayrıca dinlettiriliyordu. Hekimbaşı, Gevrekzade Hasan Efendi ‘Emraz-ı Ruhaniyeyi Negama-ı Musukiye’ adlı eserinde hangi makamın hangi hastalığa iyi geldiğinden şöyle bahseder;

Irak Makamı: Çocuktaki menenjit hastalığına faydalıdır.

Isfahan Makamı: Zekâ, zihin açıklığı verir ve soğuk algınlığı, ateşli hastalıklardan korumaktadır.

Zirefkend Makamı: Felç ve sırt ağrısına iyi gelmektedir. Kuvvet hissi vermektedir.

Rehavi Makamı: Tüm baş ağrılarına, burun kanamalarına, ağız çarpıklığına, felç ve balgam hastalıklarına iyi gelmektedir.

Büzürk Makamı: Beyin, kulunç ağrılarına iyi gelmektedir. Kuvvetsizliği ortadan kaldırmaktadır.

Hicaz Makamı: İdrar yolu hastalıklarına iyi gelmektedir.

Buselik Makamı: Kalça, baş ağrısı ve göz hastalıklarına iyi gelmektedir.

Uşşak Makamı: Ayak ağrıları ve uykusuzluğa iyi gelmektedir.

Hüseyni Makamı: Karaciğer, kalp hastalıklarına, nöbet, gizli hummalara iyi gelmektedir.

Musiki üstadı Safüyiddin günün belli vakitlerinde icra edilen müziğin zamanlamasına da dikkat çekerek, müziklerin dinlenme zamanlarını şu şekilde dile getirir;

Irak Makamı: İkindi vaktinde.

Isfahan Makamı: Gün batarken.

Zirefkend Makamı: Uyku vaktinde.

Rehavi Makamı: Gün doğumundan önce.

Büzürk Makamı: Yatsı vaktinde.

Hicaz Makamı: Namaz arasında.

Buselik Makamı: Akşam vaktinde.

Uşşak Makamı: Kuşluk vaktinde.

Hüseyni Makamı: Tan yerinin ağardığı zaman.

Her ne kadar günün belli vakitlerinden, belli makamlarından söz edilmişse de, ayrıca günün yirmi dört saatinin dörde bölerek, bu zamanlarda hangi makamların okunup, dinleneceği de araştırılmıştır. Ayrıca makamların hangi uluslara ne etkisi yaptığı, astrolojiyle bağlantısı da bazı hekimlerce makam ve fasılların çeşitli uluslar üzerindeki etkileri olduğunu kabul eden eski Türk hekimleri şu şekilde dile getirmiştir;

Irak Makamı: Acemlere dinletilir ve bu makam insana tat ve çeşni hissi vermektedir.

Hüseyni Makamı: Araplara verilerek, güzellik hissi veriyordu.

Uşşak Makamı: Türklere veriliyordu. Hastalara gülme hissi veriyordu.

Buselik Makamı: Rumlara veriliyordu.

Rehavi Makamı: Ağlama duygusunu ön plana çıkarıyordu.

Hicaz Makamı: Alçak gönüllülüğü ön plana çıkarıyordu.

Büzürk Makamı: Uyku hissini uyandırıyordu.